بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

لِّأَصۡحَٰبِ ٱلۡيَمِينِ ٣٨

(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.

– Diyanet İşleri

ثُلَّةٞ مِّنَ ٱلۡأَوَّلِينَ ٣٩

(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.

– Diyanet İşleri

وَثُلَّةٞ مِّنَ ٱلۡأٓخِرِينَ ٤٠

(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.

– Diyanet İşleri

وَأَصۡحَٰبُ ٱلشِّمَالِ مَآ أَصۡحَٰبُ ٱلشِّمَالِ ٤١

Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!

– Diyanet İşleri

فِي سَمُومٖ وَحَمِيمٖ ٤٢

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

– Diyanet İşleri

وَظِلّٖ مِّن يَحۡمُومٖ ٤٣

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

– Diyanet İşleri

لَّا بَارِدٖ وَلَا كَرِيمٍ ٤٤

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

– Diyanet İşleri

إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَبۡلَ ذَٰلِكَ مُتۡرَفِينَ ٤٥

Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.

– Diyanet İşleri

وَكَانُواْ يُصِرُّونَ عَلَى ٱلۡحِنثِ ٱلۡعَظِيمِ ٤٦

Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.

– Diyanet İşleri

وَكَانُواْ يَقُولُونَ أَئِذَا مِتۡنَا وَكُنَّا تُرَابٗا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبۡعُوثُونَ ٤٧

Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?”

– Diyanet İşleri

أَوَءَابَآؤُنَا ٱلۡأَوَّلُونَ ٤٨

“Evvelki atalarımız da mı?”

– Diyanet İşleri

AYARLAR
Okuyucu